BEYİN HASTALIKLARI Beyin Tümörleri


 
Metastatik Beyin Tümörleri

En sık rastlanılan beyin tümörüdür. Vakaların yarısından çoğunu oluşturur.  Başka organlardan köken alan kanser hücrelerinin beyne yayılması sonucu ortaya çıkarlar. Beyne yayılan kanserler içerisinde sıklık yönünden  ilk sırada akciğer kanseri ve ikinci sırada ise meme kanseri yer almaktadır.

Kanserli hastaların %15-30’unda beyne yayılım görülür. Başka organlardan köken alan kanser vakalarının %15’inde ilk belirti,  beyne yayılmayla ortaya çıkar.

Belirtiler: En sık görülen belirti, baş ağrısıdır ve genellikle geceleri daha şiddetlidir. Bulantı ve kusma olabilir. Hastaların %15’inde epileptik nöbet gelişebilir. Tümörün yerleştiği veya etkilediği beyin bölgelerine göre farklı karakterde belirtiler görülebilir: Vücudun bir kısmında güçsüzlük veya uyuşma, konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, şuur bozukluğu, okuma bozukluğu, yazma bozukluğu, denge bozukluğu, anlama bozukluğu…

Teşhis: Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT), Beyin MRI, Beyin MRI Spektroskopi,  PET, tüm vücut kemik sintigrafisi gibi tetkiklerden faydalanılır. Kesin tanı, tümörden alınan parçanın patolojik incelemesiyle konur.




Primer Beyin Tümörleri

Direkt olarak beyin ve beyin zarlarına ait hücrelerden köken alan tümörledir. En sık rastlanılan Primer Beyin Tümörleri aşağıda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıntılı bilgiyi okumak için başlıklara tıklayın...




Beyni saran zar tabakasından (araknoid zar) köken alırlar. Primer beyin tümörlerinin % 14-19’unu oluştururlar. Genellikle iyi huyludurlar ve çok yavaş büyürler. Nadiren kötü karakterli olabilirler.

Seyir ve karakterlerine göre üçe ayrılırlar:

1.      Klasik menenjiyomlar: İyi huylu karaktere sahip menenjiyomlardır

2.      Atipik mennjiyomlar: Klasik menenjiyomlara göre daha hızlı büyüyen, daha saldırgan ve tekrarlama oranı daha yüksek olan menenjiyomlardır.

3.      Malign menenjiyomlar: En kötü huylu menenjiyomlardır. Diğer iki türe göre daha kötü seyirlidirler.

Etrafları bir kapsülle sarılıdır. Genellikle beyin dokusu ile aralarında düzgün bir sınır bulunur. Çok damarlı ve bol kanlanan tümörlerdir. Komşu kemikte kalınlaşmaya sebep olabilirler. Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT) ve Beyin MR’ı ile teşhis edilirler.

Ameliyatla tamamen çıkarılabilirlerse nüksetmezler; ancak tamamen çıkarılmaları her zaman mümkün olmaz. Ameliyatla ulaşımı zor olan veyahut da ameliyatla çıkarılması mümkün olmayan 3 cm’den küçük menenjiyomların tedavisinde Gamma Knife Radyoterapi uygulanabilir.

Beynin “astrosit”  denilen destek hücrelerinden köken aldıkları düşünüldüğünden bu ismi almışlardır. Kesin tedavileri yoktur. Dünyada fikir birliği olmasa da 4 dereceye ayrılırlar. Derece arttıkça yaşam süresi kısalır.

I. Derece: Bunlar, “Pilositik Astrositom” gibi özel isimli astrositomlardır . En iyi huylu ve yaşam beklentisi en uzun olanlardır. Yerleşim yerlerine göre bazı pilositik astrositom çeşitleri aşağıda anlatılmıştır:

Serebellumun Pilositik Astrositomu: Beyinciğin I. derece astrositomudur. Çok yavaş büyür. 5-10 yıllık sağ kalım oranları yüksektir. Tip A ve Tip B şeklinde iki türü vardır. Tip A olanlarda seyir, belirgin şekilde daha iyidir.

En etkili tedavi seçeneği ameliyattır. Kötü huyluya dönüşen veya ameliyat edilemeyen hastalara radyoterapi yapılır; ancak, hasta genç ise kemoterapi tercih edilir.

Optik Gliom: Göz sinirinden kaynaklanan pilositik astrositomdur. Çok yavaş büyürler. Gözde dışa doğru ağrısız pörtlemeye veya görme alanı kaybına neden olabilirler.

Genelde ameliyat edilmezler ve MRI ile takip edilirler. Tanı konusunda tereddüt varsa biyopsi amacıyla ameliyat edilir. Tümör geriye doğru büyüyor ve diğer gözden gelen lifleri de etkileyecek gibiyse veya gözdeki pörtleme artıyorsa tümörle beraber sinirin kendisi de alınır. Bazı vakalarda radyoterapi ve kemoterapi uygulanabilir.

Hipotalamik Gliom: Çocuklarda görülür. Bazen optik gliom ile karıştırılabilir. Çocuklarda aşırı hareketlilik, zayıflık, aşırı hassasiyet, coşku hali şeklinde belirtilere sebep olabilir. Ayrıca kan şekeri düşüklüğü, büyüme bozukluğu ve kafada büyümeye sebep olabilirler.

Tedavide ameliyat önerilir. Ameliyat edilemeyen veya tümörü tam olarak çıkarılamayan hastalarda kemoterapi ve radyoterapi yapılabilir.

II. Derece: Düşük Dereceli Astrositom olarak da bilinirler. Daha çok çocuk ve genç erişkinlerde görülürler. Genelde epilepsi nöbetlerine sebep olurlar. İyi huylu kabul edilmezler. Daha kötü derecelere dönüşebilirler ve bu dönüşüm, 45 yaşından sonra ortaya çıkanlarda daha sık ve daha hızlıdır. Tümörün küçük olması ve hastanın yaşının daha genç olması durumunda daha uzun bir yaşam süresine sahiptir.

Tanılarında BBT, Beyin MRI, Beyin MRI Spektroskopi’den faydalanılır. Kesin tanı için tümörden parça alınıp,  patolojik inceleme yapılması gerekir.

Tedavilerinde ameliyat, ışın tedavisi, kemoterapi seçeneklerinden herhangi biri uygulanabilir veya tedavi edilmeden takip de edilebilir. Hangi seçeneğin daha doğru ve daha başarılı olduğu konusunda fikir birliği ve netlik bulunmamaktadır.  Tedavi seçenekleri daha çok, vakaya göre belirlenir.

III. Derece: Anaplastik Astrositom olarak da bilinirler. Direkt olarak gelişebildikleri gibi, II. derece astrositomların dönüşümü ile de oluşabilirler. II. Derece’dekilere oranla daha kötü huyludurlar ve yaşam süreleri daha kısadır. Yaşlılarda ve genel durumu bozuk olanlarda yaşam süresi daha da kısalır.

Tanılarında BBT, Beyin MRI, Beyin MRI Spektroskopi’den faydalanılır. Kesin tanı için tümörden parça alınıp,  patolojik inceleme yapılması gerekir.

Tedavide bazı durumlar dışında cerrahi tedavi ve ardından kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Cerrahi tedavinin uygun olmadığı vakalarda, sadece kemoterapi ve radyoterapi uygulanır.

IV. Derece: Glioblastome Multiforme olarak da bilinirler. En yaygın ve aynı zamanda da en kötü huylu primer beyin tümörleridir. Yaşlılarda ve genel durumu bozuk olanlarda yaşam süresi daha da kısalır.

Tanılarında BBT, Beyin MRI, Beyin MRI Spektroskopi’den faydalanılır. Kesin tanı için tümörden parça alınıp,  patolojik inceleme yapılması gerekir.

Tedavide bazı durumlar dışında cerrahi tedavi ve ardından kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Cerrahi tedavinin uygun olmadığı vakalarda, sadece kemoterapi ve radyoterapi uygulanır.

Beyin Sapı Gliomu: Beyin sapına yerleşmiş, farklı karakterlere ve farklı yaşam sürelerine sahip bir astrositom gurubudur. Beyin MRI en ideal tetkiktir ve daha kötü huylu tümörleri daha iyi huylu olanlardan ayırdetme imkanı sunar. Çoğunlukla kötü huylu olup, kötü seyrederler ve cerrahiye aday değillerdir.

Yürüme bozukluğu, baş ağrısı, bulantı ve kusma, çift görme, yüz felci, felç, beyinde su toplanması ve özellikle 2 yaşından küçük çocuklarda büyüme bozukluğu gibi şikayetlere sebep olurlar.

Etkinliği kanıtlanmış bir tedavi seçeneği bulunmamaktadır. Dorsal egzofitik tümörler denilen türde, tümörün kısmen çıkarılması yaşam süresini uzatabilir. Bu türün dışındakilere cerrahi tedavi uygulanmaz. Onaylanmış bir kemoterapi protokolü bulunmamaktadır. Radyoterapi ile beraber steroid verilmesi halinde vakaların %80’inde şikayetler geçici olarak kaybolur; ancak yaşam süresi üzerine olan etkisi tartışmalıdır.

Hastaların % 50-80’inde ilk başvuru şikayeti, epileptik nöbet; % 22’sinde de baş ağrısıdır. Oligodendrolia denilen destek hücrelerinden köken aldıkları düşünüldüğünden bu isimle anılırlar. Bazen oligodendrogliomların içinde astrositom da bulunabilir ve bu tümörler oligoastrositom olarak adlandırılır. Oligoastrositomların seyri oligodendrogliomlara göre daha kötüdür. Oligoastrositomların ve  oligodendrogliomların seyri astrositomlardan daha iyidir. BBT ve Beyin MRI tetkikleri ile teşhis edilirler; ancak, kesin tanı için tümörden alınan parçanın patolojik incelemesi şarttır.

Tümörün yeri ameliyat için uygun olduğu sürece, beyne hasar vermeden çıkarılabildiği kadar tümör alınır. Daha sonra 1p ve 19q kromozom analizine göre hastaya kemoterapi verilip verilmeyeceğine karar verilir. Ameliyat sonrası radyoterapinin etkinliği tartışmalıdır.

Örnek Vaka: 24 yaşında erkek hasta. Epileptik nöbet şikayetiyle acil polikliniğimize başvurdu. Acilde çekilen BBT’de beyinde kitle saptandı. Daha sonra çekilen Beyin MRI’da oligodendrogliom ile uyumlu olabilecek kitle tesbit ettik (Resim 1-2’de oklarla gösterilen alan). Ameliyata ettiğimiz hastanın tümörü hassas bir bölgede bulunduğundan, sakatlık oluşturmamak için tümör kısmen alındı (Resim 3-4: Ameliyat sonrası kontrol MRI). Alınan parçanın patolojik tahlilinde sonuç  Oligodendrogliom olarak geldi. Kromozom analizi sonucuna göre hastanın kemoterapiden fayda görmeyeceğine karar verildi ve sadece radyoterapi uygulandı. Ameliyattan 21 ay sonra çekilen kontrol MRI’da tümörün belirgin oranda küçüldüğü tespit edildi (Resim 5-6).

Oligodendrogliom

Hipofiz bezi (Pitüiter bez), vücudun bütün hormon dengesini düzenleyen ve beynin tabanında orta hatta bulunan nohut büyüklüğünde bir organdır. Ön lob (adenohipofiz) ve arka lob (nörohipofiz) olarak bilinen iki kısımdan oluşur. Arka lob, suyun böbreklerden geri emilimini kontrol ederken; ön lob, vücuttaki bütün hormonal işlevleri kontrol ve idare eder.

Hipofiz ön lobunda, hormon salgılayan bütün organların işlevlerini düzenleyen uyarıcı hormonlar üretilir. Bunlar:

1.      ACTH (Adrenokortikotrop Hormon): Böbreküstü bezlerine etki ederek kortikosteroid hormon (halk arasında kortizon olarak bilinir) üretimini ihtiyaca göre düzenler.

2.      TSH (Tiroid Stimulan Hormon): Tiroid bezine etki ederek, tiroid hormonlarının üretimini ihtiyaca göre düzenler

3.      FSH (Folikül Stimulan Hormon) ve LH (Luteinizan Hormon): Kadında yumurtalıklara ve erkekte de testislere etki ederek, cinsel hormonların üretimini ve üreme işlevlerini düzenler.

4.       Prolaktin: Göğüslerde süt üretimini düzenler.

5.      GH (Growth Hormon, Büyüme Hormonu): Vücudun büyümesini sağlar. GH hormonu, karaciğerden somatomedin-C (IGF-1) üretimini düzenler ve somatomedin de büyümeği sağlamak için vücudu uyarır.

Yukarıda sıralanmış olan her hormon, hipofiz bezi ön lobunda bulunan bir hücre gurubu tarafından üretilir ve ilgili organa ulaşabilmesi için kana verilir. Bir hücre gurubunda ortaya çıkan tümör, ilgili hücre gurubunun ürettiği ve kana verdiği hormon düzeyinde, vücudun ihtiyacı olandan daha fazla bir artışa neden olur. Bu durum üç şeye sebep olur:

1.      Kandaki miktarı ihtiyaç duyulandan daha yüksek olan hormona ait bozukluklar gelişir ve buna bağlı olarak birtakım şikayetler ortaya çıkar.

2.      Tümör gelişen hücreler, hipofiz ön lobunda bulunan diğer hücre guruplarını sıkıştırarak işlevlerini bozarlar. Böylece bu hücreler, vücudun ihtiyaç duyduğu miktarda hormon üretemezler ve buna bağlı olarak çeşitli bozukluklar ve şikayetler ortaya çıkar.

3.      Aşırı büyüyen tümörün komşu sinirleri ve yapıları sıkıştırıp itmesine bağlı olarak birtakım şikayetler gelişebilir: görme kaybı, yalancı şeker hastalığı (diabetes insipidus), çift görme, beyinde su toplanması…

Hipofiz Bezinde Görülen Tümörler ve Belirtileri:

Prolaktinoma: Hipofiz ön lobunda prolaktin hormonu üreten hücrelerin tümörüdür. Göğüslerden süt salgılanmasını sağlayan bir hormon olan Prolaktin’in kandaki seviyesi normalin üstündedir. Buna bağlı olarak şu belirtiler gelişir:

a.       Kadınlarda: Göğüslerden süt gelmesi, adetten kesilme, kısırlık

b.      Erkeklerede: Göğüslerde büyüme, cinsel istekte azalma, iktidarsızlık, kısırlık, testislerde küçülme

 

Tanı: Kanda prolaktin düzeyi yüksektir. Tümörü görüntülemede en ideal tanı aracı Hipofiz MRI’dır.

Tedavi: Ani görme kaybına veya beyinde su toplanmasına yol açan tümör içi kanama veya sıradışı yayılma ve büyüme gösteren tümörler dışında kalan bütün hastalarda ilk seçenek, ilaç tedavisidir. İlaç tedavisinde  prolaktin hormonunun üretimini engelleyen ve dopamin agonistleri olarak bilinen  bromokriptin (Parlodel), kabergolin (Dostinex), pergolide (Permax) kullanılır. İlaç tedavisi ile tümörün küçülme ve hatta kaybolma ihtimali mevcuttur. Bu ilaçların belli başlı yan etkileri: Bulantı, baş ağrısı, halsizlik, baş dönmesi, hipotansiyon, depresyon, kabuslar ve burun akıntısıdır.

Cushing Hastalığı: Hipofiz ön lobunda bulunan ve  ACTH hormonu üreten hücrelerin tümörüdür. Böbreküstü bezlerinden kortikosteroid hormonların üretimini ve salgılanmasını sağlayan bir hormon olan ACTH’nın kandaki seviyesi normalin üstündedir. Buna bağlı olarak Cushing Hastalığı gelişir.

Bu hastalığın belirtileri: Kilo alma, hipertansiyon, gövdede mor çizgiler, kan şekeri yüksekliği, kadınlarda adetten kesilme, erkeklerde iktidarsızlık, her iki cinste cinsel istek azalması, deri renginde koyulaşma, kolay morarıp geç iyileşen incelmiş cilt, psikiyatrik şikayetler, kemik erimesi, kas erimesi ve buna bağlı olarak çabuk yorulma gibi şikayetlere sebep olur.

Tanı: Kanda ACTH düzeyi ve 24 saatlik idrarda kortizol düzeyi yüksektir. Tümörü görüntülemek amacıyla en ideal tetkik Hipofiz MRI’dır. Tümörlerin yarısından çoğu 5mm’den küçük olduğundan, MRI ile her zaman tespit edilemeyebilirler. Böyle durumlarda gerek hormon yüksekliğinin diğer nedenlerini ekarte etmek ve gerekse tümörün hipofiz bezinin hangi kısmında var olduğunu ortaya koymak amacıyla başka testler de gerekebilir.

Tedavi: Cerrahi tedavi ilk seçenektir.  Hipofiz bezi üzerine direkt etkili bir ilaç yoktur. İlaçlar daha çok, böbreküstü bezinde kortikosteroid üretimi üzerine etkilidir. Cerrahi tedavinin başarısız olduğu veya cerrahi tedaviyi kaldıramayacak durumda olan hastalara ilaç tedavisi ve radyoterapi verilebilir. Kullanılan ilaçlar:  Ketokonazol, aminoglutethimide, Metyrapon, Mitotane, Cyproheptadine.

Akromegali ve Gigantizm (Devlik): Hipofiz ön lobundanda bulunan ve  GH (büyüme hormonu) üreten hücrelerin tümörüdür. GH hormon düzeyi ve dolayısıyla somatomedin-C (IGF-1) düzeyi yüksektir. Buna bağlı olarak çocuklarda Gigantizm (Devlik)’e  ve yetişkinlerde de Akromegali’ye sebep olurlar.  Bu hastalıkların belirtileri:

a.       Çocuklarda aşırı büyüme nedeniyle devliğe neden olur. Yetişkinlerde el ve ayak büyümesi, kalınlaşmış topuk yastığı, alın kemiğinde büyüme, çıkıntılı çene, büyük dil, ellerde ve ayaklarda büyüme gibi belirtilere neden olur.

b.      Hipertansiyon

c.       Kollarda ve bacaklarda sinir sıkışmaları

d.      Baş ağrısı

e.       Özellikle ellerde aşırı terleme

f.       Yağlı cilt

g.      Eklem ağrıları

h.      Diyabet

i.        Kalp büyümesi ve kalp yetmezliği

Tanı: GH salınımı gün içinde sabit olmadığından, tek başına kanda GH ölçümü anlamlı değildir. Asıl önemli kan tetkiki Somatomedin-C (IGF-1) düzeyinin ölçümüdür. Tümörü görüntülemek amacıyla en ideal tetkik Hipofiz MRI’dır.

Tedavi: İlk tedavi seçeneği cerrahidir. Cerrahi tedavinin veya radyoterapinin başarısız olduğu hastalar ile cerrahi tedaviyi kaldıramayacak durumda olan hastalara ilaç tedavisi verilebilir. Kullanılan ilaçlar: Dopamin agonistleri (bromokriptin, kabergolin), pegvisomant, ocreotid.

Hipertiroidi: Hipofiz ön lobunda bulunan ve TSH hormonu üreten hücrelerin tümörüdür. Bu tümörlerin çoğu büyük, saldırgan ve yayılma eğilimindedir. Tiroid bezinden tiroid hormonların üretimini ve salgılanmasını sağlayan bir hormon olan TSH’nın kandaki seviyesi normalin üstündedir. Kanda tiroid hormon seviyeleri de yüksektir ve buna bağlı olarak Hipertiroidi gelişir.

Hipertiroidi hastalığının bazı belirtileri: Ellerde titreme, huzursuzluk, çok yemek yemeğe rağmen kilo kaybı, saç dökülmesi, kaslarda erime, sıcağa tahammülsüzlük, kan şekerinde yükselme, hipertansiyon, gözlerde pörtleme, sinirlilik, uyku bozukluğu, terleme, kalp yetmezliği.

Tanı: Kanda TSH ve sebest T4 hormon düzeyleri yüksektir. Tümörü görüntülemek amacıyla en ideal tetkik Hipofiz MRI’dır.

Tedavi: Cerrahi tedavi ve radyoterapi uygulanır. Bu tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda ilaç tedavisi başlanır. Kullanılan ilaç Ocreotide (sandostatin)’dir.

LH ve FSH Salgılayan Tümörler: Oldukça nadir görülürler ve genellikle belirti vermezler.

Hormon Salgılamayan Tümörler: Hipofiz bezi ön lobunda tümör tespit edilmesine rağmen hormonlarda bir yükselme veya yükselmeye bağlı bir bulgu yoktur. İki şekilde belirti verirler:

1.      Tümör gelişen hücreler, hipofiz ön lobunda bulunan diğer hücre guruplarını sıkıştırarak işlevlerini bozarlar. Böylece, bu hücrelerin vücudun ihtiyaç duyduğu miktarda hormon üretememesine bağlı bozukluklar ve şikayetler ortaya çıkar.

2.      Tümörün aşırı büyümesi ve komşu sinirleri ve damarları sıkıştırıp itmesine bağlı olarak şu şikayetler gelişebilir: görme kaybı, yalancı şeker hastalığı (diabetes insipidus), çift görme, beyinde su toplanması…

Tanı: Tümörü görüntülemek amacıyla en ideal tetkik Hipofiz MRI’dır.

Tedavi: Şikayete sebep olmayan ve radyolojik olarak büyüme saptanmayan tümörler takip edilir. Radyolojik büyüme veya nörolojik bulgu tespit edildiğinde cerrahi tedavi ilk seçenektir. Cerrahinin başarısız veya yetersiz olması durumunda radyoterapi de eklenir. Ameliyat olamayacak durumda olan hastalarda ilk tercih radyoterapidir. İlaç tedavisine yanıt çok kötü olduğundan, ancak son seçenek olarak verilebilir. İlaç olarak bromokriptin veya ocreotide kullanılır.

Hipofizer Apopleksi: Hipofiz tümörünün içine kanama olması veya hipofiz tümörünün beslenmesinin bozulması sonucu hipofiz bezi içerisinde ani hacim büyümesi durumudur. Hipofiz hormonlarında aniden ortaya çıkan yetersizlik (hipopitüitarizm) ve şiddetli baş ağrısı ile beraber görme kaybı, göz sinirlerinin felci, beyinde su toplanması gibi belirti ve bulgular ortaya çıkar.

Tanı: Bilgisayarlı Tomografi ve MRI tetkikleri ile tanı konulabilir. Nadiren beyin anjiyografisi gerekebilir.

Tedavi: Hipofiz hormonlarında yetmezlik olduğundan hızlı bir şekilde kortikosteroid ve eksik olan diğer hormonların tedavisine başlanmalıdır.

Görme bozukluğu ve hidrosefali (beyinde su toplanması) gelişen vakalar hızlı bir şekilde ameliyata alınır.

Görme bozukluğu ve hidrosefali bulunmayan prolaktinomalarda düzeyi düşük olan hormonlar dışardan tamamlanır ve tümörün tedavisi için bromokriptin verilir.

Hipofizin ön-üst kesiminden çıkarlar. Karakter olarak iyi huylu tümörlerdir; ancak, tamamen temizlenmeleri genelde mümkün değildir. En sık 5-10 yaşlar arasında görülür. Belirtileri hormon üretmeyen hipofiz tümörlerindekilere benzer. Tedavisi cerrahidir. Ameliyattan sonra genelde bir yıldan az bir süre içerisinde nükseder ve her nüksettiğinde yeniden ameliyat edilir. Radyoterapi nüksleri geciktirmede faydalı olabilir; ancak, çocuklarda zeka üzerine olan yan etkilerinden dolayı tercih edilmez.

Çocukluk çağında en sık görülen tümörlerdir. Kötü huyludur. Genellikle hidrosefali (beyinde su toplanması) yapar. Sık görülen belirtiler: Baş ağrısı, bulantı, kusma ve dengesizliktir. Bütün omuriliğe yayılabilir.

Tanı: Tanı için en ideal tetkik Beyin MRI’dır. Yayılım açısından bütün omurilik MRI ile taranmalıdır.

Tedavi: Radyoterapiye çok ve kemoterapiye de kısmen duyarlıdır. Cerrahi olarak tümör dokusu, hastada hasar yaratmadan mümkün olan en fazla oranda çıkarılmaya çalışılır. Ameliyattan sonra hastanın beynine ve bütün omuriliğine radyoterapi yapılır.

Nükseden hastalara veya 3 yaşın altındaki çocuklara kemoterapi verilebilir.

Ameliyat sonrası hidrosefalisi devam eden hastalara VP Şant takılır.

Epidermoid tümörler de denir. Normalde deriye ait olan çok katlı yası epitel hücrelerinin, gebelik döneminde bebeğin beyin dokusu içinde kalması sonucu gelişirler. Ortalarında kist bulunur. Kistin içeriği dökülmüş deri hücreleri ve kolesterolden ibarettir ve inci beyazı rengindedir. Büyüdükçe komşu sinirlerin ve damarların etrafını sararlar. İyi huylu kitlelerdir.

Etraflarında bulunan sinirleri ve beyin yapılarını sıkıştırıp iterler ve böylece bu yapı ve sinirlere ait belirtilere sebep olurlar. Ayrıca kist duvarının yırtılması halinde mikropsuz bir menenjite sebep olurlar.

Tanı: BBT ve Beyin MRI tetkikleriyle konur.

Tedavi: Tek tedavi seçeneği ameliyattır. Kapsülü etrafa çok yapışık olduğundan, tümörün tümünü çıkarabilmek genelde mümkün değildir. İyi huylu olduklarından radyoterapiden fayda görmezler.

Dermoid tümörler de denir. Epidermoid kistlere benzerler Epidermoid  kistlerden farklı olan yanları:

1.      Ek olarak kıl ve yağ gibi deriye ait yapıları da içerirler.

2.      Hastaların yarısında başka doğumsal anormallikler de vardır.

3.      Tekrarlayan bakteriyel menenjit (mikroplara bağlı menenjit) ataklarına neden olurlar.

4.      Orta hatta yerleşirler (Epidermoid kistler yan kısımlarda yerleşme eğilimindedirler).

Teşhis ve tedavileri epidermoid tümörlerle aynıdır.

Hastaların % 50-80’inde ilk başvuru şikayeti, epileptik nöbet; % 22’sinde de baş ağrısıdır. Oligodendrolia denilen destek hücrelerinden köken aldıkları düşünüldüğünden bu isimle anılırlar. Bazen oligodendrogliomların içinde astrositom da bulunabilir ve bu tümörler oligoastrositom olarak adlandırılır. Oligoastrositomların seyri oligodendrogliomlara göre daha kötüdür. Oligoastrositomların ve  oligodendrogliomların seyri astrositomlardan daha iyidir. BBT ve Beyin MRI tetkikleri ile teşhis edilirler; ancak, kesin tanı için tümörden alınan parçanın patolojik incelemesi şarttır.

Tümörün yeri ameliyat için uygun olduğu sürece, beyne hasar vermeden çıkarılabildiği kadar tümör alınır. Daha sonra 1p ve 19q kromozom analizine göre hastaya kemoterapi verilip verilmeyeceğine karar verilir. Ameliyat sonrası radyoterapinin etkinliği tartışmalıdır.

Örnek Vaka: 24 yaşında erkek hasta. Epileptik nöbet şikayetiyle acil polikliniğimize başvurdu. Acilde çekilen BBT’de beyinde kitle saptandı. Daha sonra çekilen Beyin MRI’da oligodendrogliom ile uyumlu olabilecek kitle tesbit ettik (Resim 1-2’de oklarla gösterilen alan). Ameliyata ettiğimiz hastanın tümörü hassas bir bölgede bulunduğundan, sakatlık oluşturmamak için tümör kısmen alındı (Resim 3-4: Ameliyat sonrası kontrol MRI). Alınan parçanın patolojik tahlilinde sonuç  Oligodendrogliom olarak geldi. Kromozom analizi sonucuna göre hastanın kemoterapiden fayda görmeyeceğine karar verildi ve sadece radyoterapi uygulandı. Ameliyattan 21 ay sonra çekilen kontrol MRI’da tümörün belirgin oranda küçüldüğü tespit edildi (Resim 5-6).

Oligodendrogliom

Denge ve iştime duyularını kulaktan beyne ileten Vestibulokoklear Sinir’in denge ile ilgili olan kısmından üreyen iyi huylu bir tümördür.  Nörofibromatozis (NF) denilen hastalıkta diğer beyin tümörleriyle beraber olabilir (NF Tip I) veya aynı anda her iki kulakta ortaya çıkabilir (NF Tip II).

En erken ortaya çıkan üç belirtisi:

·         İşitme kaybı: Sinsi şekilde ilerler

·         Kulak çınlaması

·         Dengesizlik

En değerli tanı aracı Beyin MRI tetkikidir ve % 98 oranında doğru teşhis koydurtur.

Tedavi: Tümörlerin çoğunda cerrahi tedavi tercih edilir. İşitmenin kısmen veya tam olarak korunmuş olduğu ve ciddi anestezi riski olmayan 3cm’den küçük tümörlere cerrahi tedavi uygulanır. Hastanın ciddi anestezi riski varsa veya işitme tamamen kaybedilmişse  6 ayda bir çekilen Beyin MR ile takip edilir. Çapı 3cm’den büyük olan bütün tümörlere cerrahi tedavi uygulanır. Yaşlı ve ameliyat riski yüksek olan hastalarda ve tekrarlayan vakalarda radyocerrahi alternatif bir tedavi seçeneği olabilir.